Görünce anladım, geçen onca saman alevi zamanda seni ne kadar
özlediğimi,
Umursamaz tavırları doldurup
uzaklaştığım günde göremediğim,
Farkında olmadan beni saran
yosun mavisi soğuk düşlerde göremediğim,
O kan kırmızısı dudaklarının
beni görünce titremesiyle anladım ...
CEYDA GÜNAY
ÜNİVERSİTEDE NASIL PARA KAZANILIR , PARA KAZANMA YOLLARI VE İMKANLARI
By Ceyda - Mart 17, 2018
ÜNİVERSİTE'DE PARA KAZANMA YOLLARI VE İMKANLARI NELER, NASIL PARA KAZANILIR, Üniversite'yi kazandığım zaman güzel bir işte çalışıyordum.Bu
sebeple üniversiteye gitmemeyi bile düşündüm. Sonunda kararımı gitme yönünde
aldım. Yaşıtlarım ile aynı dönemde üniversiteye gitmemiş, daha sonra giderim
diye de çalıştığım işte kazandığım paralarımı, hesap açıp orada biriktirmeye başlamıştım.
Ailem de üniversiteye gidip gitmeyeceğimi sormuş bende gitmeyeceğimi söyleyince
ev almaya karar vermişlerdi. Para biriktirmeye ya üniversiteye gidersem diye
başlamıştım. Üniversiteyi kazanıp kaydımı yaptırmak için Antalya'ya gittim.
Çevremdeki herkes çok pahalı bir şehir olduğunu, yaşarken zorlanacağımı
söyledi. Bende bir süre hesabımdaki paralarla idare edeceğimi, sonrasında iş
bulup çalışarak üstesinden gelebileceğimi düşündüm. Antalya'ya gittim.
Okulun ilk
aylarında çalışmadım ama parada harcayamıyordum :) ya iş bulamazsam düşüncesi
sarmıştı. Kaldığım yerde pahalı ve kişi başı elektrik, su parası alan bir
yerdi. Bir ayda almıyorlardı, on beş günde elektrik ve su parası
alıyorlardı. Üniversiteye gidecek olan varsa aranızda, gireceği özel yurtlarla
sözleşmede bulunmasın, şartları iyi konuşsun. Gittiğiniz şehirde babanız veya
ailenizin meslek grubuna göre lüks ve ucuz konaklama alanları var. İyi
araştırarak, bunlardan birine yerleşmeye çalışın. Bende o yurtta 1 ay kaldım.
Babamın işi sebebiyle, orman bölge yurduna geçip çok cüzzi bir miktara
kalmıştım.
Kalma işini
çözünce iş araştırmaya başladım. Okulda kısmi zamanlı çalışmaya başladım.
Sizinde üniversiteniz büyükse, bu fırsatı değerlendirebilirsiniz. Kaldığım
yurtta yemekleri kendimiz yapıyorduk. Bana da kısmi zamanlı işte yemekhane
düşmüştü. Gerçekten bu bir şanstı ve işimde basit bir işti. 3 saat yemekhanenin
personel bölümünde, turnike başında kart kontrolü yapıyordum. İşimin bitmesine
15 dakika kala bende personellerle birlikte yemek yiyordum. İkinci
öğretim okuyordum. İşim bitince yemeğimi yedikten sonra Fakülteme geçiyordum.
Yemekhanede çalışan, hafta sonları ek iş için organizasyon yapan,
açılışlara giden abiler ile tanışmıştım. Beni de hafta sonu 3 -4 saatliğine
organizasyonlara götürüyorlar 30 veya 40 lira para veriyorlardı. O işten de
kazanmaya başlamıştım. Bir sene böyle geçti ve yaz ayı geldi. Memlekete döndüm.
Arkadaşımın çalıştığı partinin seçim bürosuna, siyaset bilimi okuyan bir
stajyer arıyorlardı. Görüşmeye gittim, işe alacaklarını ne kadar para
istediğimi sordular. Bende ücreti söyledim. patronum olan seçim bürosundaki
aday, söylediğim fiyattan fazla bir miktar söyleyerek yarın işe başla demişti.
İşim çok rahattı. Tekrar okul açıldı. Antalya'ya döndüm. Yine kısmi zamanlı
çalışıyordum.
Başvurmama
rağmen çıkmayan devlet yurtlarına yine ara dönemde başvurup sonunda
başarmıştım. Okulun içindeki deniz manzaralı, ayda 110 lira olan yurda kaydımı
yaptırmıştım.Hafta sonları bu sefer organizasyon işlerine gitmiyor, ajanslar
eşliğinde tadım desteğe gidiyordum. Şansıma o dönem, okulun yanındaki büyük Avm
de tadım-desteğe veriyorlardı. Bir sene de tadım destek ve okuldaki kısmi
zamanlı işim de geçmişti. O yaz çalışmadım. Sonraki sene kısmi zamanlı işe
başvurum kabul edilmedi. Ben tadım-destek ve organizasyonlara devam etmiştim.
Üniversiteye giderken hesabımda 3000 lira para olmuştu. Üniversite de çalışarak
7000 liraya çıkarmıştım. Son sene kendimi spora, sanata, derslere verdim
ve dedim ki ihtiyacı olanlar çalışsın biraz da. Etrafımdaki arkadaşlarımı
eskiden çalışmış olduğum işlere yerleştirmiştim.
Son
sene, resim dersi alıyor, derslerime çalışıyor, Zumba ve pilates yapıyor ve bol
bol geziyordum. Okul bitti Antalya'da bir yaz tatil yapmıştım. Tabi bu tatilde,
bir tane yaz okulu dersim olduğu için, yine devlet yurdunda kalıyordum. Yaz
bitti ben memleketime dönecekken hesabımda yine param vardı. Bana
Antalya'da yaşayamazsın diyen herkes beni öyle bir korkutmuş olmalı ki, ben
sürekli çalışarak ve para kazanarak bu işi biraz abartmıştım:)
Size tavsiyem üniversite okumak için üniversite okumayın, gezin, eğlenin,
dersleriniz kesinlikle ihmal etmeyin. Çalışın, en azından bir kısmi zamanlı
veya part time kendinize göre bir iş bulun. Bu sizi hem aktif, hem girişimci,
hemde çevresi olan biri yapacaktır. Öz güven sahibi olursunuz, ailenize parasal
olarak yük olmaz ve bir yere gitmek isteyince, para gelecekte gideceğim diye
düşünmezsiniz. Ben biraz fazla hesaplı olduğum için, biraz fazla para
kazanmıştım. Yani daha az harcayınca paramdan az bir miktarsa gitmişti.
Bunu ayarlayabilirsiniz ;) inşallah kendinize göre bir iş bulur,
üniversitenizde rahat günler geçirirsiniz. Üniversite okuyanlar ise diyecek bir
şey yok. Sizde etrafınızdaki birkaç kişiye bahsederek yardımcı olabilirsiniz:)
esen ve hesaplı kalın :)
BEKLEMEK , CEYDA GÜNAY ŞİİRİ , ÖZLEM , HASRET ŞİİRLERİ
By Ceyda - Mart 17, 2018
Hasret özlem şiirleri, özlem içeren şiirler, hasret şiirleri kategorisine giren şiirim.
BEKLEMEK
Sarı sıcak düşlere mi dalacaktım
gece çökerken?
Böyle mi bekleyecektim geleceğini?
Eylülün ıslak yüzünü hüzün kaplarken,
Neyi, ne zamana kadar bekliyordum?
Söyler misin bu eylül mü usulca geçti bizden?
Islak zeminlerde sönmeyen izmaritlerine mi daldın?
Neden bu kuruluğun, tatsızlığın?
Neden var olan gitmelerin ama dönmeyişlerin ?
CEYDA GÜNAY
KANLICA MANTARI - ÇINTAR MANTARI KAVURMASI , NASIL YAPILIR , TARİFİ , HAZIRLANIŞI, NEREDE YETİŞİR, Nasıl Temizlenir, hangi ayda çıkar, nasıl yenir, Faydaları nedir
By Ceyda - Mart 16, 2018
MELKİ YEMEĞİ, KANLICA MANTARI , ÇINTAR MANTARI KAVURMASI , NASIL YAPILIR , TARİFİ , HAZIRLANIŞI, NEREDE YETİŞİR, Nasıl Temizlenir, hangi ayda çıkar, nasıl yenir, nerenin , faydaları nedir Çıntar mantarı nasıl pisirilir cevapları ...
Merhaba sevgili okurlarım, mantarlarım gündem olmaya
devam ediyor. Yöresel adlarından ziyade mantarları yazarken bir araştırma yapıp, sonrasında mantarlar kitabından edindiğim
bilgilere göre yazıyorum. Yine de yöreden yöreye değişen mesela, Kuzu kulağı
mantarının yapılışını başka bir tarifimde yazmıştım. Orada bunun bir ot
olduğundan bahsedildi. Bu yörede kuzu kulağı mantarı ve çanak mantarı diye
geçiyordu. Sizin yörelerde farklı olabilir. Yorum kısmında lütfen bunu bildirin
ki hepimiz hem yörelerimize göre değişen
adları hem de mantarlarımızı tanıyalım. Ben, bir mantar nasıl daha lezzetli olur,
hangi mantarlar yenir, öncesinde detaylı bir araştırma yapıp, sonra yazılarımı
ortaya koymaktayım. Şimdi bizim oralarda ( MUĞLA ) Çıntar olarak bilinen ama gerçekte
ismi kanlıca mantarı diye geçen bu mantarın yemeğini size anlatacağım.
KANLICA MANTARI YEMEĞİ TARİFİ, Çıntar mantarı nasıl pisirilir
KANLICA MANTARI, ÇINTAR MANTARI KAVURMASI , NASIL YAPILIR , TARİFİ , HAZIRLANIŞI, Çıntar mantarı nasıl pisirilir, NEREDE YETİŞİR, Nerenin, Nasıl Temizlenir
Kanlıca Çıntar Mantarı Nasıl Temizlenir, Önce kanlıca mantarlarımızı( Çıntar mantarımızı ) yıkayıp
suyunu atması için süzgeçte yarım saat bekletiyoruz. Sonra kavurma yapacak gibi
doğruyoruz.
MALZEMELER:
Topladığımız Çıntarlar,
Soğan,
Kuru veya yaş biber,
Yağ,
Salça,
Pul biber,
Karabiber
Tuz
KANLICA MANTARI TARİFİ VE MALZEMELER;
Tavaya yağ koyuyoruz,
1 adet soğan doğruyoruz,
3 adet kuru biber veya 3 yaş biber doğruyoruz,
Yemek kaşığının ucuyla isteğe göre salça koyuyoruz,
Çıntarı koyuyoruz,
Çıntar kendi suyunu salıyor,
Çıntarın suyunu çekmesini bekliyoruz.
Bir süre kavuruyoruz,
Sonra pul biber ekliyoruz,
İndirdiğimizde de karabiber ekliyoruz.
Afiyet olsun.
Bu gün annesinin öldüğü gündü.21 Aralık gecesi, ciğerlerini söken öksürüklerini, rengi kaçmış, tahtalarının arasından farelerin çıktığı, güneş görmeyen hep geceyi andıran koridorun sonunda kulaklarını tıkayarak hıçkırarak ağlıyordu. Annesinin hırıltılı bir sesle sanki öksürüğün ona birkaç saniye müsaade ettiği bir anda Kemal dediğini ve bunu katlanılmaz derece sanki son nefesini veriyormuşçasına çıkan sesiyle seslendiğini duyar gibi oldu. Yanına koştu. Annesinin solmuş yüzünü avucunun içine alarak sanki ona iyileştirici bir güç vermek istiyordu. Yastığa yayılmış saçlarının terden yapışmış olduğu gördü. Griye çalan önündeki beyazlar onu melek edasıyla süslüyordu. Saçları besinsizlikten kurumaya yüz tutmuştu. Kemal’in yüzüne değen avuçlarına dokundu. Kemal annesinin ellerinin ne kadar da güçsüzleştiğini dokunuşundaki hafiflikten anladı. Susuyordu. Annesi yine öksürürse ağlamayacağına dair içinde kendine sanki gezmeye gidersek şeker istemek yok diye tembihlenen çocuklar gibi tembihliyordu. 9 yaşında kendine neler söylüyordu. Hiçbir zaman çocuk olduğu hissetmedi. En basitinden bir oyuncağı bile olmadı. Annesi nefes alırken sanki o nefesi veremeyecek gibi konuşmaya başladı. Annesinin yüzüne bakamıyor. Eskimiş halının kirden boza çalmış halı saçaklarına bakıyordu. Oğlum sen iyi bir insansın bir gün yalnız kalırsan da bu hiç değişmeyecek … diyerek sözcükler boğazına kaçmışçasına cümleyi tamamlayamadan öksürmeye başladı. Basık tavan ve loş odada yoğun bir nem ve küf kokuyordu. Tavandan damlayan yağmur taneleri duvardan oradan da kurulu tenekeleri arasından içindeki kovanın gözüktüğü sobanın döşeği altına geliyordu. Kahverengisi solmuş sarı muşambanın kenarları dalga dalga kararmıştı. Altı ise küflü ve karaydı. Annesinin yattığı demir karyolaya da oturamıyordu. Öncesinde 2 defa göçmüştü. Annesinin öksürüğünden parçalar geliyordu. Kanlı öksürük nöbetleri yerini ciğerlerinden kopan parçalara mı bırakmıştı. Annesinin ağzından çıkan son sözleri hatırlayıp, sitem dolu bir ağız dolusu sözcük ve küfür savurdu havaya. Küfretmeyi sevmezdi ama son bir yıldır söylerken düşündüğü anlamı olmayan küfürlerin, ağzından çıkışını takip edemeden ahşap zeminli evlere doğru savuruyordu. Babası çok asabi bir adamdı. Sinirlerine hakim olamadığı zamanlarda ettiği küfürler Kemal’i çok öfkelendirir, bağırmasına eklenen küfürler canını acıtır, Yorganın altında içini çeke çeke ağlardı. Bir gece gelip babasını götürmüşler bir daha da görmedi.
Avuç içinde ben olması ne anlama gelir, Avuç içinde ben çıkması, Avuç içinde sonradan çıkan ben, manası nedir, neden olur, nasıl geçer, geçer mi
Merhaba sevgili okurlarım,
Bu gün size belki de daha önce hiç duymadığımız bir
şeyden bahsedeceğim. Bazı insanların yumurta bile kırsa lezzetinden
yiyemediğimiz, bu nasıl bir şey ya dediğimiz zamanlar olur. Bana da üniversite
de arkadaşlarım etsiz yaptığım basit yemekler için bunun içinde et mi var
dedikleri çok oluyordu.
Onlara, içine et koymadığım ama öyle hissettiren ne
varsa tek tek ayrıştırıyordum. Yine de bulamıyorduk, neyin böyle
düşündürdüğünü. Sonra aynı malzemelerle arkadaşlarım yemek yapıyordu. Olmuyor işte
diye bir hışımla çöpe döküyorlardı. Buradan hepsini selamlıyorum, aklıma geldi
o günler yine gülmeden edemedim J Bu sadece
arkadaşlarıma özgü bir şey değildi, genel olarak yemeklerimi yiyenlerin ortak
fikriydi. Bir gün bir misafirimiz yemeklerimi yedikten sonra bana dönüp avcuna
bakabilir miyim dedi, gösterdim tabi ya dedi. Şaşırdım yüzüne bakıyordum.
Bana,
senin elinde ben var dedi. Serçe parmağımın
ortasındaki beni görünce bende şaşırmıştım. Yani dedim. Yani avcunda ben olan
kişinin yemekleri çok lezzetli olur. Soğan kavursa tadından yenmez dedi. Şaşırdım,
gerçekten duyunca kendimi garip hissettim. Böyle bir şey olabilir miydi? Üzerinden
zaman geçti, artık alışmıştım tepkilere.
Nişanlıma bahsettim çok şaşırdı. Yemek
tarifleri yazmam için blog fikrini o sunmuştu. Buna olan şaşkınlığını da gizleyemedi
ve yazmamı söyledi. Bende biraz düşününce sizinle paylaşmaya karar verdim. Etrafınızda
eli benli biri varsa şanslısınız, onları kaybetmeyin ;) lezzetli günler.
Kadersizliğini dipsiz uçurumlara dökmek için ilerliyordu.
Gerisinde, bir avuç saman alevi
düş ve
tükenmişliklerin dişleri
arasından söktüğü anıyı da
içlerine katarak, ağır ağır
yaklaştı.
Fırtınanın kokusu çok uzaktan geliyordu.
Yükselen dalgaların çağrısı ona
mıydı yoksa
Dökmek istediklerine miydi?
Bilinmezliklere gebe
ilerliyordu.
Kalemine çöken ağırlıklar,
ayağına mı çöküyordu? Tökezleyişi,
yetim adımları,
bilinmezliklerin yamacına
mıydı, bilmiyordu.
Usulca bıraktı kendini,
taze bedenlere susamış uçuruma.
Seni sevmek dut yemeye benzer.
Hani dışarıdan güzel kokan,
daha dokunmadan dökülen,
narin,hassas bir dut.
Şimdi,seni sevmek dut yemeye benzer.
CEYDA GÜNAY
Bu gün, bu satırları yazarken şunu düşündüm, tüm hayatım boyunca her İstiklal Marşı okuyuşumda,
tüylerimin diken diken oluşunu ve gurur ile bayrağımızın gökyüzü ile birleştiği yere bakarak okuduğum İstiklal
Marşımız geldi aklıma. O öyle bir marş ve öyle yaşadığımız olaylar ile
özdeşmiştir ki bir anlığına bile o marşın yerine başka bir marş olsa diye
geçiremeyiz aklımızdan. Öylesine bize yazılmış, içimizdeki milyarlarca duyguya
tercüman olan bir marştır ki gerçekten de Allah bu millete bir kez daha bir
marş yazdırmasın diye yine bir Mehmet Akif Ersoy sözü ile devam ediyorum yazıma.
İstiklal Marşının yazılması için para ödülünü duyan
Mehmet Akif Ersoy, marşını yazmaktan
vazgeçmiş. Ben, memleketimin marşı için yazılacak şiirden para
alacak adam değilim deyip, şiiri
yazmayan Mehmet Akif Ersoy’u arkadaşları, ikna etmeye çalışırlar. O para ile istediğini yapabileceğini
ve Mehmet Akif Ersoy’un adına bir söz verdiklerini söylerler. Biz senin adına
bir söz verdik dedikleri zaman Mehmet Akif Ersoy, söz verdiyseniz yazacağız o
zaman der. 12 gün gibi bir zamanda yazmayı tamamlamıştır. İmzasız göndermiş
meclise.
Ben, ezelden beridir hür
yaşadım, hür yaşarım. Hangi çılgın bana zincir vuracakmış?Şaşarım sözleri, gece
yatarken aklına gelir. Yattığı yerden elini atar kalem yok, kalemi bulamayınca trapzanlardan yani
tahtalardan bir çivi söker ve sabaha kadar unuturum diye gün ışığında duvara
yazar dizelerini. Bir insan düşünün
memleketi için yazdığı marş karşılığında para verecekler diye imzasız
gönderiyor şiirini. İnsan ki arkadaşları
kendi adına söz verdiği için kıramayıp yazıyor.
Mehmet Akif Ersoy için ne desek az kalır. Bu
gün İstiklal Marşımızın kabulünün üstünden 97 yıl geçmiş ve bize noksansız aynı
derin duyguları, milli duygularımızı, birlik bütünlüğümüzü ilmek ilmek işliyor.
Bir bütün halinde aynı bayrak, aynı vatan, aynı duygular içinde yaşamaya devam
etmek dileğiyle.
CEYDA
GÜNAY
NAZIM HİKMET’İN ANISI , KISA HİKAYELER , HATIRALAR , BİLMEDİKLERİMİZ
By Ceyda - Mart 10, 2018
Nazım Hikmet denince edebiyat dışında çok şey gelir
aklımıza. Bu kimi zaman korkular eşliğinde susmaya, kimi zamansa şiirlerinin
gölgesinde soluklanmaya benzer. Kimi zamanda, bahsi geçerken yüksek gölgeli
ağaçlar altında bir karanfil kokusu almaya. Edilen sohbet arasında sözün Nazım
Hikmet’e değmesiyle alelacele toparlamak eteğine dökülen nazım sözlerini.
Derler ki ben en çok sanata değişini sevdim peki ya siz? Biz hepimiz
sanatçıları göremedikleri değerlerin kabukları arasından kurtarmayı sevdik.
Bir
dizede Piraye olmayı, bir dizede memleketimizi, bir dize de fotoğrafa
söylenmiş sözleri sevdik. Biz edebiyatı,
edebiyata değer katan her şeyi ve herkesi sevdik. Nazım Hikmet bir anısında
toplum tarafından tanınıp, onlara ulaşabildiğini şu sözleri ile söylemişti.
Cezaevinde
kaldığı dönemlerde denetime gelen bir müfettiş denetimini yaptıktan sonra
cezaevi müdürüne nazım hikmet de buradaymış, bir çağırın da nasıl biri görelim demiş. Nazım Hikmet'i odaya getirmişler. Müdür koltuğuna yerleşen
müfettiş tepeden tırnağa süzer ve demek Nazım sensin demiş. Oturmak için yer bile
göstermemiş. Kısa bir konuşma sonrası gidebilirsiniz demiş.
Nazım Hikmet, kapıdan çıkarken durur ve müfettişe Ömer
Hayyam’ı bilir misiniz der? Müfettiş heyecan ile kim bilmez ki Ömer Hayyam’ı der.
Nazım Hikmet, Ömer Hayyam döneminde İran hükümdarı kimdi der, müfettiş şaşırır. Nazım Hikmet konuşmasını sürdürür ve sanatçıyı anımsadınız ama hükümdarı
anımsamadınız. Yıllar sonra beni dünya anımsayacak ama sizi kimse anımsamayacak
der ve odadan çıkar.
Bu anıyı
duyunca çok etkilenmiştim, sanatçıya verilen değer ve sahip çıkamıyor oluşumuza
bir kez daha içerlenip bir Nazım Hikmet şiirinin kollarına bırakmıştım kendimi. Sallanan
salıncağın ferahlığında. Okuyalım, okutalım. Dünyayı edebiyat kurtaracak. Bol okumalı,
karanfil kokulu günler.
Okumanızı tavsiye ettiğim kitaplardan biri olan yaşar kemal teneke kitabı yazımı okumanızı tavsiye ederim.
Okumanızı tavsiye ettiğim kitaplardan biri olan yaşar kemal teneke kitabı yazımı okumanızı tavsiye ederim.
CEYDA GÜNAY
CEYDA’NIN MAKARNASI , NASIL YAPILIR , TARİFİ , HAZIRLANIŞI , SOSLU YEMEKLER
By Ceyda - Mart 10, 2018
Merhaba sevgili okurlarım, sümbül kokulu günler
diliyorum size:)
Bu gün sizlere Ceyda’nın salatasından sonra Ceyda’nın
makarnasını anlatacağım. Öğrencilik yıllarımızın belki de dramıydı veya yemek
yapamayanlarımızın kurtarıcısı :)o kadar çok şey yazılabilir ki makarna
üzerine :) bir çoğumuz duygulanır ve anılarını takip edemez hale gelir belki de :)Ben itiraf etmeliyim ki üniversite hayatımda neredeyse hiç makarna yemedim.
Bizim evde makarna alışkanlığımız yoktu. Annem makarnayı yemekten saymaz,
yemeklerin yanına da yapmaz bize de yaptırmazdı. Ben ne zaman canım çekse
makarnayı gizliden yapar yerdim. Bizim evde makarna yapmak, yemek bilmemekti,
utanılacak birşeydi:) Denemekten yorulmadan ben makarnayı
çeşitlendirerek sofraya koyup, bir uğraş sergilediğimi göstermek için ya
kıymalı ya sebzeli ya alfredo ya da soslu
yapar koyardım. Bu gün anlatacağım tarifim çok çok kolay ve çok lezzetli:)
MALZEMELER:
YARIM PAKET SPAGETTİ MAKARNA
SALÇA
DOMATES SUYU
ZEYTİNYAĞ
MAYDANOZ
TAZE NANE
SARIMSAK
MOZZARELLA PEYNİRİ
(TERCİHE GÖRE MİDYE SEVERLER 2VEYA 3 ADET MİDYE BIRAKABİLİRLER ÜZERİNE İNDİRMEDEN 2-3 DAKİKA ÖNCE) MİDYE SEVMEYENLER ALTTAKİ FOTOĞRAFTAKİ GÖRSELDEKİ GİBİ YİYEBİLİR.
YAPILIŞI:
Makarnamızı haşlıyoruz ve süzgece alıp süzüyoruz. Üzerine
bol su döküp haşladığımız makarnayı yıkıyoruz. Tenceremize yağ koyuyoruz. 3
yemek kaşığı domates suyu, yarım yemek kaşığı salça ve 1 su bardağı suyu bir
tabakta karıştırıp yağın üzerine döküyoruz. 5 dakika onu kızartıyoruz Sonra
makarnamızı ekliyoruz. Yaklaşık 5 dakika karıştırdıktan sonra üzerine
doğradığımız maydanoz ve taze naneyi üzerine döküyoruz. Soyduğumuz ve
doğradığımız sarımsakları da ekleyip 3 dakikada böyle pişiriyoruz.
Yeşilliklerin çok pişmemesine dikkat edelim. İndirmeden önce de rendelediğimiz mozzarella peynirini üzerine dökelim ve makarnamızı ateşten alalım.:) evet maydanoz
ve yeşillik sevmeyen kişiler için bir maydanoz yedirme yöntemidir. Denenmiş ve
başarılı olunmuştur. Alfredo tarifimde görüşmek üzere :) afiyet olsun.
CEYDA GÜNAY
Merhaba sevgili okurlarım, Mart ayının sırtlandığı
bahar, yavaş yavaş Martın sırtından inerek
bize kendini hissettirmekte. Güzel
güneşli günleri bu aralar sadece görmek değil, delercesine içimize çekmek
istiyoruz. Bu zamanların güneşine aldanıp, saatlerce güneşte kalarak oluşan baş
ağrılarına, vücudumuzda oluşan karartılara, yaklaşan akşam saatlerindeki
uykulara katlanıyoruz. Resmen ne gelirse güneş senden gelsin diyoruz. baharın yüzünü gösterdiği çekimser bakışları altında birçok umut tohumu ekeriz
adeta ruhumuza. Geleceğe dair düşler kurar en çokta düşlerin altında
soluklanırız. Kışın, kuru ve kasvetli havasının perdelerini aralayan baharla
selamlaşır, yıllardır görmediğimiz bir dost gibi sarıl sarmaş oluruz.
Peki alacası bol rengarenk bu aylarda neler
yapabiliriz? Yapacaklarımızı doğayla özleştirebiliriz. Sabah doğa yürüyüşü ile
başlayan bir gün. Sonrasında eğer sahile yakınsak denizin gel gitlerine bakarak
tüm olumsuzlukları suya serdiğimiz ve gidişini seyredeceğimiz bir kahvaltıya
yerini bırakabilir uzun soluklu yürüyüşlerimiz. Sahil yoksa bu yerini yine
güzel manzaralı bir kahvaltıya bırakabilir. Doğa yürüyüşü yerine balık tutmaya
gidebiliriz. Keyfine varacağımız sanki umut yakaladığımız balık avı bize iyi
gelebilir. Balık tutmak yerine bisikletlerimizi yeşilliklerin ortasına
sürebiliriz. Kısa mesafelerde başlayan uzun soluklu sürüşler. Sırt çantamızda
yer alan atıştırmalıklarımızı gözümüze kestirdiğimiz en yosun mavisi yerde açıp, yemenin tadı pahabiçilemez. Hayatta bazı şeylerin değerini parayla ölçemezsiniz. Dışarı çıkmak demek, para
harcamak değildir her zaman.
Eve tıkanmışlığın ve artan negatif enerjiyi
boşaltmanın şartı her zaman paradan geçmez. Bir sevgili, dost, kafa dengi bir
eşten geçer. Asıl mutlulukta imkansızlıklar içinde imkan yaratmaktır. Bu
imkansızlık çoğu zaman bir sırt çantası içinde yer alan bir simit, bir termos
çay veya kahveden, bir adet meyve ve küçük şişe sudan geçer. Aileyle yapılan
bitmek bilmeyen sohbetli pikniklere ne demeli peki? Baharın bize hatırlattığı en güzel etkinliklerde başı çeken, kalabalık
gidilince gün bitmesin diye sızlanan çocuklar ile dolu bir piknik hepimize iyi
gelebilir. Baharın gelişiyle başlayan bahar şenlikleri,
konserler, film festivalleri. fotoğraf çekimi ve kamp yapımı birkaç alternatif etkinliklerin içinde
yer alıyor. Yeter ki eve tıkanıp kalmayı dinlenmek olarak nitelendirmeyin.
Gölgesine
sığındığımız ve kokuşmuş ne gerek var ile başlayıp biten cümlelerden uzak bir
bahar yaşayalım. Sevdiğimiz her ne varsa bir de baharın gözü ile bakalımJ Bu aylar bize çiçeklerin filizleri anlatır. Doğada görüp heveslendiğimiz çiçekler
bizi çiçek dikimine, minik bahçeler yaratmaya özendirir. Yani kendimize
uğraşacağımız hem organik hem de ilgileneceğimiz bir bahçe fikri hiçte fena
değil benceJ
Kendinizi eve kapamak için çok erken. Görecek ve yaşayacak çok güzel günlerimiz
var. Vakit fazla kilolarımızı, dipten gelen beyazları, düşünecek vakit değilJ Vakit kendimize vakit yaratma vakti. Bu yaşların yarını yokken haydi baharı
kucaklamaya J İyi gezmeler, bol oksijenli, temiz havanın size yenileyeceği günlere J
CEYDA GÜNAY
8 mart Perşembe, dünya kadınlar günü. Bu günü bir kadın olarak biraz anlatmak
istiyorum. Dünya kadınlar günü veya dünya emekçi kadınlar günü olarak bilinen 8
mart tüm dünyada kutlanan uluslar arası bir gündür. Kadınların geçmişten günümüze çektiği
sıkıntılar, toplumda hep geri planda olması veya erkek işçilerin tam bir yevmiye,
kadınların ise yarım yevmiye aldığı
günlerin üzerinden ne kadar yıllar geçse de aslında bazı şeylerin havada kaldığını apaçık görüyoruz. Ne bir
siyasal ne de bir sosyal hakka sahip olan kadın, erkeklerle aynı işleri hatta
daha fazlasını yapıp erkekten hep bir adım geride durmalıydı. Bir avuç kadının
direnişi sonrasında oy hakkı kazanmaları bile filmlere konu olmuştur.
Orta Asya Türk tarihinde kadınların belli bir yeri vardı. Temel hakları vardı. Eşleri
yerine bakar, elçi kabul ederlerdi. Eşleri miras bırakırdı. Nasıl olduysa
Osmanlı devletinde kadın geri planda kalmış, birçok hakkı da ortadan kalkmıştı.
Mustafa Kemal Atatürk kadınları toplumda ait olduğu yere getirmiş, eğitimden
sanata, edebiyattan, bilime toplumun her alanına yerleştirmeyi başarmıştır.
Siyasal ve toplumsal haklarımızı vermiş, Toplumda saygın kişilikler haline
getirmiştir. Şuanda oturmuş burada özgürce dilediğim yazıları yazabiliyorsam
bunun borçlusu olduğum tek kişidir. Alışılmış kalıplara takılmak yerine birkaç
sözünü bile okusak aslında ne demek istediğini neler yaptığını tüm çıplaklığı
ile görebiliriz.
Aradan uzun zamanlar geçmiş değil, Doğusu ve Batısıyla
kadınlarımızın çektiği zorluklar gerek kitaplara, gerekse filmlere yıllarca
konu oldu. Ana düşünceyi çoğu zaman kadın belirledi. Toplumun yapı taşı olan
kadınlar tam anlamıyla hiçbir zaman hak ettikleri önemi vermediler. Bir kadının davranışından tüm kadınlar
sorumlu tutuldu. Tarlada işçi, evde
aşçı, çocuk bakıcısı, ahırdaki
hayvanlara bakıcı, evin işlerini çekip çevirici… kadın neler olmadı ki. Yine
zamanın bir kesitinin tamamen böyle geçtiği dönemlerde bunlar çok sıradan işler
ve kadın işleri olarak nitelendi.
Cumhuriyetin ilk yıllarında kadın toplumda
kendine bir yer bulmaya başladı. Bunun iyi bir şey olduğunu eşitlik, adalet
kanatları altında huzur bulduğunu gördük. Bir taraftan ise kadın cinayetleri
baş göstermeye başladı. Öyle ki kıskançlık, kadının kendi yanında veya ondan
üstün oluşunu erkekler hazmedemedi. Toplumda
saygın bir kişiliği olan kadınlar bu sefer erkeklere dokundu.
Onları var eden ve mutlu eden kadınları
öldürmeyi çare olarak gördüler. Suçlamak kötü bir duygu insanı atıl bırakır. Burada
kimseyi suçlamak için günümüzü yazmıyoruz, ama bir anneden doğup, bir eşiniz
bir kızınız olduğunu unutmayalım. Toplum olarak ders alamamış onca kitleye
rağmen bu günümüzün önemini içimde derin duygular ile yaşıyor, erkek
okuyucularıma bir anneden doğup bir kadının huzur kokan avuçlarından öptükleri
bilincini her an taşımalarını diliyorum.
Bahsi geçen durumlara uzak olanlarda var. Kadını yücelten ve varlığı ile mutlu olan erkekler. Kadınlar bizim ardımızda değil
yanımızda olurlarsa bir toplum olarak gelişir, kalkınır, refaha ulaşırız. Bu
ancak bu şekilde mümkün olur. Lütfen kadınlarımıza saygı ve sevgimizi eksik etmeyelim.
CEYDA
GÜNAY
Merhaba sevgili okurlarım, bugün size blog
yazılarımdan ve reklamlarımdan bahsedeceğim. Eğer düşüncenizin bir köşesinde
yazmaya olan ilginiz varsa ve yazınca mutlu oluyorsanız, hiç durmayın. Bunlar
bizim en güzel miras ve anılarımız. Etrafınızda yazmanızı boş iş olarak
görenlere rağmen bile yazmayı hiç bırakmayınız. Yazılarınızı para kazanmak
amaçlı yazmayın, size en büyük tavsiyem bu olur.
Para kazanmak bana da heyecan
veriyordu ama içeriğimizin kalitesini düşürüyor. Siz zaten kaliteli içerikler
oluşturdukça para kendiliğinden geliyor. Cümlelerimin yapısından lütfen çok
bilmiş gibi algılamayın amacım sadece küçücük tecrübemi sizlerle paylaşmaktır.
Yazmayı ve okumayı sevdiğiniz için yanlış anlaşılma oranımın çok düşük olduğunu
biliyor ve mutlu oluyorum. Bloglarımı tek bir blog altında toplama
kararı aldığımı diğer yazımda detaylı bir şekilde yazmıştım. Tek bir blog
altında toplamadan önce ise 9 ayrı blogta yazı yazıyordum. Bunlar yemekten
eğitime,sanattan edebiyata çeşitli alanlara yayılmış yazılardan oluşan
bloglardı. İçerik çok önemli reklamlarımızın erken açılması ve okunması için
hem kaliteli hemde sürekli olarak yazmamız gerekiyor.
Peki reklamlar 6 ayda mı
açılıyor? Hayır bu kişiye ve yazma beceresine göre farklılık gösterebiliyor.
Beni de başlarda yoran düşüncelerden bir tanesiydi. Yazmaya başladım ve bir
hafta sonra reklamlarımın açılacağını bildirdiler. Çok şaşırdım ve yazmaya
devam ettim. O haftadan sonra ses seda çıkmadı reklamlardan. 2. Hafta oldu
yok,3 oldu yok ben artık yavaş yavaş altı ayı bekleyeceğimi düşünmeye
başlamıştım ki 1 ay 1 haftada oldu. Her sabah kontrol ettiğim blog sayfamı
kontrol ederken reklamlarımı kenara eklenmiş gördüm.
Bir haftalık süreçte hergün kuruş kuruş
dolarlarım eklendi. Bende daha çok okunmak adına bir haftalık süreçten sonra
tekrar blog açtım. Şimdi buraya ne zaman reklam gelecek sabırsızlıkla
bekliyorum. Umarım beklediğiniz reklamlara çok geçmeden kavuşursunuz ve
kavuşurum. Hiçbir şey boş değil inanın Emeğimizin karşılığını en iyi şekilde alacağımız günlere bol yazmalı bol okumalı günler. Kaleminiz bol olsun
CEYDA GÜNAY
Yazılım meraklısıysanız Datamart nedir adlı yazımı okuyunuz.
Blog açarken dikkat edilmesi gerekenler yazımı okumadan geçmeyiniz.
Blog açarken dikkat edilmesi gerekenler yazımı okumadan geçmeyiniz.
KUZU KULAĞI MANTARI NEDİR , NASIL PİŞER , TARİFİ , HAZIRLANIŞI NASIL OLUR, NEREDE YETİŞİR, NASIL OLUR, NERENİN
By Ceyda - Mart 07, 2018
Kuzu kulağı mantarı nasıl pişirilir, tarifi nedir, nasıl hazırlanır, nerede yetişir, nasıl olur, nerenin ?
koyuyoruz. Kuzu
göbeği mantarı kendi suyu ile sulanıyor.
Suyunu çektikten sonra güzelce 10 dakika kavuruyoruz. Yarım yemek kaşığı pul
biber ekliyoruz. Tercihe göre ister yumurta kırıyoruz. Yumurta koymazsak Kuzu kulağı ( göbeği ) mantarı yemeğin tenceresine
üstünü 1 parmak örtecek kadar su ekliyoruz. Tercihe göre mısır ve zeytinde koyabiliriz. Böylelikle bir pizza havası da yansıtmış oluyoruz. Suyunu çekene kadar kavuruyoruz. Afiyet olsun J
CEYDA GÜNAY
Bir çoğumuz mantarlar konusunda endişelidir. Zehirli olma
düşüncesi bir çoğumuzu hep korkutmuştur. Bu gün sizlere zehirli olmayan ve
yenilebilen bir mantar olan Kuzu kulağı mantarını anlatacağım. Kuzu kulağı
mantarı kışın son demlerinde yağışlı havaların etkisiyle baş gösteren bir
mantardır. Kuzu kulağı mantarı, çamlık alanlarda toprak içine gömülü şekilde bulunur.
Peki biz kuzu kulağı mantarını nasıl
bulacağız ? Mantar toprağı şişirmiş ve kendine yer açmış bir vaziyettedir. Ağız
tarafı açık bir vaziyettedir.
Kuzu kulağı çarşıda bulunmayan mantarlardandır. Ege bölgesinde
yaygındır. Kuzu kulağı mantarı kumlu yapısını temizledikten sonra et tadında bir yemek olmaktadır.
Sağlık açısından da enerji vericidir.
KUZU KULAĞI MANTARINDA BULUNAN VİTAMİNLER
Kuzu kulağı mantarında B6, E vitamini değerlerine sahiptir. Mantarı
bulduğumuz zaman, kumunu bıçak yardımıyla alabiliriz. Mantarın deri kısmını
bıçakla alıp güzelce yıkayıp yemeğini yapabiliriz.
MALZEMELER:
KUZU KULAĞI MANTARI YEMEĞİ MALZEMELERİ
- YAĞ
- SOĞAN
- KURU BİBER
- SALÇA
- PUL BİBER
- KUZU KULAĞI MANTARI
TERCİHE GÖRE MISIR VE ZEYTİN
YAPILIŞI :
Temizleyip yıkadığımız kuzu göbeği mantarını suyunu
bırakması için süzgeçte bekletiyoruz. Tencereye yağımızı koyuyoruz. 1 adet
soğan doğrayıp pembeleşinceye kadar kavuruyoruz. 3-4 adet kuru biber
doğruyoruz. Kaşığın ucu ile salça koyuyoruz. Kuzu Kulak mantarını
CEYDA GÜNAY
Sisli ve buğulu bir akşamdı. Karanlığın çöküşü
akşama değil, sanki olmayacak sabahaydı. Gece demleniyor, usulca sisli geçişlerin
arasından çekimser bir tavırla başını uzatıyordu. Bu gece sokağa ayrı bir ağırlık
çöküyordu. Lambalar sönmeye yüz tutmuş bir mum edasında yanıyordu. Gecede
dikkatini çeken en son şey lambalardı. . Bir kuzgunun leşi
koklaması gibi kokladı havayı. Kan kokusu alıyordu. Bir koku ki uzaklaştıkça azalacağına daha
yoğun ve daha istekli çağırıyor, adımlarını kendine doğru çekiyordu. İçinde
biriken isteksizlik
ve huzursuzluk duyguları birbirine karışıyordu. Şimdi ne yapacaktı? Bunu düşünürken tuhaf bir hiçsizlik onu kucağına aldı. Uzun boynunun belirginleşen damarları üzerinde bir ip varmış gibi elini boynuna götürüp sanki var olan ipi gevşetir gibi ellerini boynunda gezidirdi. At arabalarının karanlık perdeleri ardında kimler oturuyordu. Bir an sadece bunu düşündü. Tekerlekleri eskimeye yüz tutmuş arabalara bakarken, saçlarında birikmiş su kesecikleri alnının ortasından akıyor, tomurcuklanan terlerini de alıp onda bir ürperti uyandırarak, aşağılara akıyordu. Ceketinin ucuyla akan yağmur damlalarını sildi. Sonra adımlarını At arabalarının gittiği yöne doğru çevirdi. Gece bir aralık ayının ortasına değiyordu. Takvimi düşündü, 21 Aralık dedi, bunu çok derinlerden gelen bir sesle söylemişti. Yanında biri olsa duymazdı belkide. Acı bir düğüm düğümlendikçe düğümlendi. İçinde çok derinlerden gelen bir sızı vardı. bordür taşları arasında akan suya dizleri üzerine çöktü. Düşündü...Bugün annesinin öldüğü gündü.
CEYDA GÜNAY
ve huzursuzluk duyguları birbirine karışıyordu. Şimdi ne yapacaktı? Bunu düşünürken tuhaf bir hiçsizlik onu kucağına aldı. Uzun boynunun belirginleşen damarları üzerinde bir ip varmış gibi elini boynuna götürüp sanki var olan ipi gevşetir gibi ellerini boynunda gezidirdi. At arabalarının karanlık perdeleri ardında kimler oturuyordu. Bir an sadece bunu düşündü. Tekerlekleri eskimeye yüz tutmuş arabalara bakarken, saçlarında birikmiş su kesecikleri alnının ortasından akıyor, tomurcuklanan terlerini de alıp onda bir ürperti uyandırarak, aşağılara akıyordu. Ceketinin ucuyla akan yağmur damlalarını sildi. Sonra adımlarını At arabalarının gittiği yöne doğru çevirdi. Gece bir aralık ayının ortasına değiyordu. Takvimi düşündü, 21 Aralık dedi, bunu çok derinlerden gelen bir sesle söylemişti. Yanında biri olsa duymazdı belkide. Acı bir düğüm düğümlendikçe düğümlendi. İçinde çok derinlerden gelen bir sızı vardı. bordür taşları arasında akan suya dizleri üzerine çöktü. Düşündü...Bugün annesinin öldüğü gündü.
CEYDA GÜNAY
KURU PATLICAN YEMEĞİ NASIL YAPILIR , TARİFİ , HAZIRLANIŞI , MALZEMELERİ
By Ceyda - Mart 07, 2018
KURU PATLICAN YEMEĞİ, Kuru patlıcan yemeği nasıl yapılır, tarifi nedir, nasıl hazırlanır, malzemeleri nelerdir.
Merhaba sevgili okurlarım, hepimiz kış aylarının çıkmasını sabırsızlıkla bekliyoruz. Bir yandan bahar için yemekler hazırlarken bir yandan da kışın etkisinden kurtulamamış bir halde kışlıklarımızı karıştırıyoruz.
KURU PATLICAN YEMEĞİ NASIL YAPILIR, Kış ayının kurtarıcıları sırasında bu gün kuru
patlıcan var. Yazın içini alıp tepsiye dizip veya
KURU PATLICAN YEMEĞİ MALZEMELERİ :
- KURU PATLICAN
- KURU DOMATES
- SALÇA
- KURU BİBER
- SOĞAN
- PUL BİBER
- DOMATES SUYU
- SARIMSAK
KURU PATLICAN YEMEĞİ NASIL PİŞİLİR, Öncelikle yapmamız gereken şey; yazın kurutmuş olduğumuz patlıcanları sıcak
suya ıslıyoruz. 10 dakika ıslattıktan sonra 5 dakika ayrı suda haşlıyoruz. İçine koyacağımız kuru
domatesleri doğruyoruz. Onu da sıcak suyla haşlıyoruz.
Kuru patlıcan yemeği nasıl pişilir, tarifi nedir, nasıl hazırlanır, malzemeleri ne, Tenceye
biraz yağ koyuyoruz. Kuru biberi hafiften kızartıp bir tabağa alıyoruz. Kuru
soğan koyuyoruz ve pembeleşinceye kadar kavuruyoruz. Kaşığın ucu ile çok az
salça koyuyoruz. Yarım yemek kaşığı pul biber koyuyoruz. Haşlanmış olduğumuz
domatesi koyuyoruz. 2
yemek kaşığı domates suyu koyuyoruz. Kızartmış olduğumuz kuru biberi de ekliyoruz. Yemeğimizi 5 dakika pişmeye bırakıyoruz. 5 dakika piştikten sonra haşladığımız kuru patlıcanı da koyuyoruz. 5 dakika kavuruyoruz. Az miktarda su koyuyoruz. 30 dakika kısık ateşte pişiriyoruz. 5-6 diş sarımsak ekliyoruz. Yemeği indiriyoruz. Afiyet olsun.
CEYDA GÜNAY