8 mart Perşembe,  dünya kadınlar günü.  Bu günü bir kadın olarak biraz anlatmak
istiyorum. Dünya kadınlar günü veya dünya emekçi kadınlar günü olarak bilinen 8
mart tüm dünyada kutlanan uluslar arası bir gündür.  Kadınların geçmişten günümüze çektiği
sıkıntılar, toplumda hep geri planda olması veya erkek işçilerin tam bir yevmiye,
 kadınların ise yarım yevmiye aldığı
günlerin üzerinden ne kadar yıllar geçse de aslında bazı şeylerin havada kaldığını apaçık görüyoruz.  Ne bir
siyasal ne de bir sosyal hakka sahip olan kadın, erkeklerle aynı işleri hatta
daha fazlasını yapıp erkekten hep bir adım geride durmalıydı. Bir avuç kadının
direnişi sonrasında oy hakkı kazanmaları bile filmlere konu olmuştur.
      Orta Asya Türk tarihinde kadınların belli bir yeri vardı. Temel hakları vardı. Eşleri
yerine bakar, elçi kabul ederlerdi.  Eşleri miras bırakırdı. Nasıl olduysa
Osmanlı devletinde kadın geri planda kalmış, birçok hakkı da ortadan kalkmıştı. 
      Mustafa Kemal Atatürk kadınları toplumda ait olduğu yere getirmiş, eğitimden
sanata, edebiyattan, bilime toplumun her alanına yerleştirmeyi başarmıştır.
Siyasal ve toplumsal haklarımızı vermiş, Toplumda saygın kişilikler haline
getirmiştir. Şuanda oturmuş burada özgürce dilediğim yazıları yazabiliyorsam
bunun borçlusu olduğum tek  kişidir. Alışılmış kalıplara takılmak yerine birkaç
sözünü bile okusak aslında ne demek istediğini neler yaptığını tüm çıplaklığı
ile görebiliriz. 

      Aradan uzun zamanlar geçmiş değil, Doğusu ve Batısıyla
kadınlarımızın çektiği zorluklar gerek kitaplara, gerekse filmlere yıllarca
konu oldu. Ana düşünceyi çoğu zaman kadın belirledi. Toplumun yapı taşı olan
kadınlar tam anlamıyla hiçbir zaman hak ettikleri önemi vermediler.  Bir kadının davranışından tüm kadınlar
sorumlu tutuldu.  Tarlada işçi, evde
aşçı,  çocuk bakıcısı, ahırdaki
hayvanlara bakıcı, evin işlerini çekip çevirici… kadın neler olmadı ki. Yine
zamanın bir kesitinin tamamen böyle geçtiği dönemlerde bunlar çok sıradan işler
ve kadın işleri olarak nitelendi.
         Cumhuriyetin ilk yıllarında kadın toplumda
kendine bir yer bulmaya başladı. Bunun iyi bir şey olduğunu eşitlik, adalet
kanatları altında huzur bulduğunu gördük. Bir taraftan ise  kadın cinayetleri
baş göstermeye başladı. Öyle ki kıskançlık, kadının kendi yanında veya ondan
üstün oluşunu erkekler hazmedemedi.  Toplumda
saygın bir kişiliği olan kadınlar bu sefer erkeklere dokundu. 

       Onları var eden ve mutlu eden kadınları
öldürmeyi çare olarak gördüler. Suçlamak kötü bir duygu insanı atıl bırakır. Burada
kimseyi suçlamak için günümüzü yazmıyoruz, ama bir anneden doğup, bir eşiniz
bir kızınız olduğunu unutmayalım. Toplum olarak ders alamamış onca kitleye
rağmen bu günümüzün önemini içimde derin duygular ile yaşıyor, erkek
okuyucularıma bir anneden doğup bir kadının huzur kokan avuçlarından öptükleri
bilincini her an taşımalarını diliyorum. 
       Bahsi geçen durumlara uzak olanlarda var. Kadını yücelten ve varlığı ile mutlu olan erkekler.  Kadınlar bizim ardımızda değil
yanımızda olurlarsa bir toplum olarak gelişir, kalkınır, refaha ulaşırız. Bu
ancak bu şekilde mümkün olur. Lütfen kadınlarımıza saygı ve sevgimizi eksik etmeyelim.
                                                                                              CEYDA
GÜNAY